3 Mart 2010 Çarşamba

26 Gün Önce, 26 Gün Sonra




Alaattin Metin’in Akşam gazetesinde dört hafta arayla kaleme aldığı iki yazı... İlki 3 Şubat 2010 tarihinde, yani Fenerbahçe’nin Sivasspor’u deplasmanda 5-1 yendiği maçtan sonra kaleme alınmış. Sarı-Lacivertliler ligde lider, ikinci yarıya iki maçta iki galibiyetle başlamış, bu iki maçta rakip kalelere sekiz gol birden göndermiş. Her şey güllük gülistanlık...

İkinci yazıysa 1 Mart 2010’da yayınlanmış. İlkinden sadece 26 gün sonra... Ancak bu 26 gün içinde Fenerbahçe üst üste yedi maçta da sahadan galibiyetle ayrılamamış, ligde Galatasaray’ın 5, Bursa’nın da bir ihtimal 4 puan gerisine düşmüş, Avrupa Kupalarından da elenmiş bir takıma dönüşünce, yazıların içerikleri de bu duruma paralel olarak birbirlerine taban tabana zıt bir hal almış.

Şimdi insan bu yazılardaki zıtlığı görünce ne düşünür? Gerçekten ters giden işler nedeniyle 26 gün içinde insanların ilişkilerinde böyle 180 derecelik dönüşler yaşanabileceğine mi, yoksa takımın içinde bulunduğu duruma göre kamuoyunun gözü önüne birtakım kurguların sürüldüğüne mi?


Tarih 3 Şubat 2010:

Daum'un beni şaşırttığı an

Sezon başında Aykut Kocaman ile Daum'un arasında stres yüklü bir gerginlik vardı. İkisi de rahat, huzurlu değildi. Daum, kartvizitinde sportif direktör yazmasına rağmen futbolculuk ve antrenörlük hayatında zirve yapan Aykut konusunda ‘İşler kötü giderse benim yerime gelir’ endişesi taşıyordu. Kocaman da alışmaya ve öğrenmeye çalıştığı yeni görevinde, yetkilerini kullanamamaktan, uzak duruşundan rahatsızdı.

Ama sonra Daum, deneme, yanılma metodu ile doğruyu öğrendi.

Fenerbahçe'den ayrılsa da, yerine gelecek kişinin Aykut Kocaman olmayacağını anladı.Ve o günden sonra gerginliğin yerini ‘dostluk, birlikte çalışma, hoşgörü’ ile birlikte sıcak ilişkiler aldı.
Şimdi Fenerbahçe'de birbirini tanıyan, anlayan iki dost var...


Kayseri'den Sivas'a giderken, o görüntüyü görmesem ben de inanmazdım. İlk kez elimde fotoğraf makinesi olmadığına üzüldüm... Belki çekemezdim veya çektirmezlerdi ama gözümün önünde bütün dedikoduları çürütecek, belge niteliğinde tarihi bir an vardı.

Yolda mola verildi. Bir dinlenme tesisine girdik. Futbolcular otobüsten inip, midelerini bastırmak için marketten öteberi aldılar.

Çaylar sipariş verildi. Başkan, yöneticiler tesisin dışında açık havada taraftarlar ile sohbet ederken, birden garson elinde çay tepsisi ile yanlarına geldi.

Çayı çok seven Daum, sağına baktı, soluna baktı. Aykut'u sordu.

Başını arkaya çevirdi. Aykut Kocaman otobüsten inmek üzereydi.

Çayı kaptığı gibi Aykut'un yanına gidip ikram etti.

Görenler şaşırdı, ben hayret ettim...

Sonra ikinci çaylar geldi. Daum yine aynı hareketi yaparak önce çay bardağını Aykut'a verdi.Otobüse binerken taraftarlar birbirlerine soruyorlardı, ‘Hani bunların arası açıktı...’


Tarih 1 Mart 2010:

Futbolcuların İnançsızlığı ve Daum’un Çöküşü

Bu maç Fenerbahçe'nin ruhen ve bedenen çöküşünün bir belgesidir. Futbolcular oynamıyor, oynamak istemiyor. Emre'nin dışında sahada yüreğini ortaya koyan, hırslanan, üzülen oyuncu yok. Ya hocalarını sevmiyorlar veya içten kendi aralarında parçalanmışlar. Daum'a inanmıyorlar, güvenmiyorlar. Daum da onlara... İnansa, Deniz'den çakma kanat oyuncusu yapmaz. Maç kadrosuna aldığı Deivid'i ilk 11'de oynatır. Güvense, “Maçı kazanmak için sahaya sekiz defans oyuncusu ile çıkmaz” yerine “Takımı çift forvet oynatır. Gökhan Ünal'ı da 85. dakikada laf olsun diye oyuna almaz”. Oyunu okuyabilse, “Attığı golün dışında sahada hiçbir şey yapmayan Alex'i kırmızı kart görmeden önce” oyundan alır. Ama ne gezer...

Alex, hakem ile takıştı. Önce herkesin göreceği şekilde el kol hareketi yaptı. Arkasından yanına gidip bir şeyler söyledi. Fırat Aydınus da mimledi, anında kırmızı kartı gösterdi. Bilica'ya hiç kızamıyorum. Sivaslı dostlarla konuştum. “Bilica'ya adam markajı verirsen, yapamaz. Serbest oynatacaksın” diyorlar. Güiza'nın hedef olmasını da anlayamıyorum. Top mu atıldı. Fenerbahçe çok adamla gümbür gümbür kaleye mi gitti! Deniz'e de bir şey diyemiyorum. Hayatında kanat oyuncusu mu olmuş! Hocası ‘Çık oyna, sana ihtiyacım var’ demiş, o da elinden geleni yapmış. Santos ne yapıyor? Brezilya Milli Takımı'nın sol bekiymiş. Genç takımdan birisini koysan, en azından koşar, mücadele eder. Ne işi var, Deniz'in attığı golde kaleciyi perdeleyerek engellediği yerde.

Onun için Daum'a kızıyorum. Takımda arkadaşlık da bitmiş. Sakatlar nerede? Sivas'a gittiler, Büyükşehir maçına Özer'in dışında kimse gelmedi. Ve Aykut Kocaman'ı da anlayamıyorum. Maçları yukarıdan, şeref tribününden izliyor. Sahayı, kulübeye göre daha iyi görüyor. Devre arası da soyunma odasına iniyor. Konuşmuyor mu! Yoksa Daum mu ona sormuyor? Taraftar da yanlış yapıyor. Kötü günde moral vereceği yerde, yangının üzerine benzin döküyor. Hani sevgi! En güzelini maçtan önce Okan Buruk söyledi. “Biz çok iyi defans yaparız, Fenerbahçe tek forvet oynarsa, Güiza yalnız bırakılırsa işi çok zor...” Öyle de oldu. Büyükşehir üç akın yaptı, ikisini gole çevirdi. Fenerbahçe ise yüreksiz futbolu ile havlu attı.

Hiç yorum yok: