29 Ocak 2010 Cuma

Nicelik mi Nitelik mi?




Fenerbahçe Sportif Direktörü Aykut Kocaman dün “olağanüstü” bir durum olmadığı müddetçe transfer yapmayacaklarını ve kadrolarına güvendiklerini açıkladı. Geçen sezonun başında da Başkan Aziz Yıldırım, 2007-2008 sezonundaki kadronun “yürüye yürüye” şampiyon olabilecek potansiyelde olduğunu düşündüğünü belirtmişti.

Kulübün en üst düzeydeki yöneticilerinde böylesine bir güven oluşturan kadro gerçekten bu güveni hak ediyor mu peki? Veya şöyle bir soru da sorabiliriz, söz konusu yöneticiler, neye dayanarak eldeki kadroya bu denli güveniyor?

Fenerbahçe’nin şu anki kadrosu iki adet 11 çıkaracak durumda. Güvenilen nokta buysa çok ciddi bir yanılgıyla karşı karşıyayız demektir. Zira Sarı-Lacivertlilerden iki 11’in çıkması tamamen niceliğe dayalı bir durum... Bunu görmek için isterseniz gelin, takımın bu sezon tercih ettiği oyun şablonu üzerinden asıl 11 ve yedek 11’e bakalım:


Asıl 11

---------------------------Volkan D.----------------------

---Gökhan G.-------Lugano--------Bilica-------Santos---

----------------------------Cristian-----------------------

---------Topuz--------------Emre--------------Özer-----

------------------------------Alex------------------------

-----------------------------Güiza------------------------


Yedek 11

-------------------------Volkan B.------------------------

---Ali Bilgin-------Önder--------Bekir-------Vederson---

---------------------------Deniz--------------------------

------Deivid--------------Selçuk--------------Uğur------

---------------------------Semih-------------------------

-------------------------Gökhan Ü.-----------------------


Asıl 11, ligin zirvesini hak eden bir 11. Zaten Fenerbahçe’nin şu an bulunduğu yer de orası. Ancak yedek 11 ayrı bir takım olarak ligde mücadele etse bulunacağı nokta neresi olur? İlk 10’da kendine yer bulabilir mi bu takım?

Eğer bu soruya gönül rahatlığıyla “evet” denilmiyorsa demek ki nitel açıdan bir eksiklik var ortada. Oyunculara tek tek bakıldığında da gerçekten bazıları için ciddi soru işaretleri karşımıza çıkıyor.


Volkan Babacan: 2005 yılında dünya dördüncüsü olan U17 takımının bence en çok “sırıtan” oyuncusuydu. Dünya şampiyonasında Brezilya’ya 4-3 kaybedilen yarı-final maçında da yediği 4 golden 3’ü korkunç hatalar içeriyordu. Fenerbahçe’de daha çok Türkiye Kupası maçlarında şans buldu ve Beşiktaş ile oynanan finalde yine olmayacak goller yedi. Pozisyon bilgisi çok kötü, yediği hatalı gollerdeki temel neden bu...

Ali Bilgin: Fenerbahçe’ye gelmesi bile tuhaftı. Sağ kanat oyuncusu olarak alındığında Antalya’da koca sezonda tek bir asist yapabilmiş bir oyuncuydu. Fenerbahçe’de de akıllarda kalan herhangi bir şey yapamadı ama buna rağmen bu gidişle üçüncü sezonunu dolduracak.

Önder Turacı: 2004 yılında geldi ve aradan neredeyse altı yıl geçmesine karşın en ufak bir ilerleme kat edemedi, aksine geri gitti. Özellikle rakiple bire bir kaldığında akıl almaz hamle hataları yapıyor. Bunların üstüne bir de disiplinsizliği eklemiş ve kadro dışı kalmıştı ki adam yokluğundan telaşla affedildi.

Bekir İrtegün: Önder Turacı’yı arka plana itebilecek bir alternatif dahi oluşturamadı.

Deivid de Souza: 2008’deki Avrupa başarısının mimarlarından. Takımda özellikle Alex’in zekasını kavrayabilen başlıca isim. Ancak sakatlıkların da etkisiyle 1.5 senedir ortalarda yok.

Selçuk Şahin: Önder’den de beter zira o fazladan bir senedir takımda ama bir gıdım ileri gidememe hatta gerileme durumu onda da mevcut. Topu ayağına aldığında ne yapacağına karar verene kadar gündüzler gece oluyor.

Uğur Boral: Malum Sevilla maçlarını telekineziyle falan ilgilenen birilerinin açıklaması gerekecek herhalde zira geriye dönüp bakınca o maçlarda Uğur Boral’ın yaptıkları son derece paranormal olaylar olarak görünüyor. Kariyerinde o iki maç haricinde ne yaptığını da kimse bilmiyor zaten.


Evet, hal böyleyken Fenebahçe’nin nitelik bakımından gerçekten yeterli bir kadrosu var mı? Böyle bir kadroya takviye yapılması için hakikaten olağanüstü birtakım şeylerin mi olması lazım yoksa bu kadronun takviye edilmesine gerek görmemek olağanüstü durumu ta kendisi mi?

Hiç yorum yok: