4 Ocak 2008 Cuma

Kıyaslanması Gereken Onlar Değil




Coşkun abim bloguna güzel bir konu taşımış, yukarıdaki fotoğraf ve istatistikler de oradan zaten. (bkz: http://kalearkasi.blogspot.com/2008/01/alex-hagiden-daha-iyi.html)

Adı geçen iki oyuncu, Türkiye’nin futboldaki en büyük rekabetini oluşturan iki rakibin son yıllardaki en büyük yıldızları olunca haliyle yine bu rekabet doğrultusunda insanlar kendi tuttuğu takımın yıldızının ötekinden üstün olduğunu vurgulamaya çalışıyor.

Futbol matematik değil. En azından şimdilik. Futbolda başarıyı belirleyen onlarca parametre var. Kimisini ölçmek için sayılar yeterli oluyorken, kimisini ölçmek içinse hâlâ “göz kararı” denen o merete bel bağlamak durumundayız. Tabii işin içine “gönül” girince o gözün de pek kararı mararı kalmıyor ortada.

Şu an sadece atılan gollere ve asistlere bakıldığında ligde Alex önde görünüyor. Tabii insanın aklına ister istemez bir de Avrupa maçları geliyor.

Hagi; Constructorul, Grasshoppers (2), Athletic Bilbao, Rapid Wien, Hertha Berlin, Borussia Dortmund, Leeds, Monaco ve Milan maçlarında Sarı-Kırmızılılar adına toplam 10 defa fileleri havalandırmış.

Alex ise Sarı-Lacivertlilere Zaragoza, Milan, PSV (2), AZ Alkmaar, Anderlecht (2) ve CSKA (2) karşılaşmalarında 9 kez gol sevinci yaşatmış.

Avrupa Kupalarında toplam kaç maç oynamışlar, kaç asist yapmışlar, vb. gibi bilgilereyse internetten ayaküstü ulaşamadım, o konuda daha detaylı bir arşiv çalışması yapmak lazım, belki ilerde onları da yazarız.

Her neyse, önemli olan bu değil zaten. Bireyleri böylesine kısıtlı istatistiklerle değerlendirene kadar önce onların çevrelerini saran öteki bireylere bir göz atmak lazım.

Hagi Galatasaray’a geldiğinde ilk iki sezonunda Avrupa Kupalarında pek beklenen performansı gösterememişti. İlk sezonunda kalede Hayrettin Demirbaş, ikinci sezonunda da Volkan Kilimci vardı. İlk sezonunda bacanağı Popescu da yanında değildi. Emre Belözoğlu da paf takımında takılıyordu. Fatih Terim ise kafasındaki oyun anlayışını sahaya yansıtmak için “yapboz” denemelerinde bulunmaktaydı.

Sonraki üç sezondaysa Galatasaray’ın Avrupa maçlarında bambaşka bir Hagi izledi futbolseverler. Peki değişiklik Hagi’de miydi? Yoksa Fatih Terim’in 4-3-1-2 sistemini oturtmasında, kaleye Taffarel, defansa Popescu gibi markaların gelmesinde, orta sahadaki defansif bloğun Okan-Suat-Emre üçlüsüyle mükemmele yakın bir biçimde oluşturulmasında ve Galatasaray’ın Avrupa Kupalarında “yenile yenile yenmeyi öğrenmeye başlamasında” mıydı keramet?

Dönüp Alex’e bakalım. Bu seneye kadar Fenerbahçe’nin Avrupa Kupası maçlarında, tıpkı Fenerbahçe gibi “bir var, bir yoktu” Alex. Akıllarda kalan en büyük resitallerini, hepsi de 3-0 biten Manchester United, PSV ve Palermo maçlarında vermişti. Her sezonda bir büyük galibiyet ve bir Alex şovu... Ama sadece o kadar... AZ maçındaysa tribünlerden alkış yerine ıslıklar yükselmişti Alex için.

Peki Fenerbahçe’nin geri kalanı o dönemlerde ne vaziyetteydi? Savunmanın ortasında her an arıza çıkarabilecek Luciano, Servet, Önder hatta Deniz gibi isimler oynuyordu. Eldeki malzeme yetersizliğinden defansta veya ön liberoda oynayacak Ümit Özat sol bekte görev yapıyordu. Serkan ve Tuncay gibi futbolcular da o güne kadar alışık olmadıkları mevkilerde oynamaktaydılar. Daum’un 4-2-3-1 ve 4-3-1-2 tarzı sistemlerini futbolcuları henüz öğrenme aşamasındalardı. Sağ açık mevkiindeyse kim oynatılırsa oynatılsın (Kemal, Serhat, Yozgatlı, Anelka, vb) bir türlü verim alınamıyordu.

Bugünkü Fenerbahçe’ye baktığımızdaysa takımın belki de tarihinin en iyi savunma dörtlüsünü yakaladığını görüyoruz. Ortada, özellikle takım alan daralttığında etkileri kat kat artan ve gittikçe daha uyumlu bir performans sergileyen Lugano ve Edu’dan sonra sezon başında sol bek problemi de, bu alanın dünyadaki en büyük markasının transfer edilmesiyle, çözüldü. Sağ beke de Gökhan Gönül piyangosu vurunca kaymaklı kadayıf oldu.

Orta sahada sezonun başlarında Deniz, son birkaç hafta da Selçuk, Aurelio’ya her zamankinden daha iyi partnerlik ettiler. Carlos’un önünde Wederson da özellikle orta sahanın defansif kimliğini pekiştirmek açısından cuk oturdu. Takım da genel olarak Zico’nun 4-4-1-1’ine (Daum’un 4-2-3-1’inin defansif versiyonu yani) uyum sağladı.

Takımda hâlâ eksiklikler yok mu? Var tabii ki. Örneğin sağ kanat. Deivid ile idare edilmeye çalışılıyor ve defansif açıdan bu nokta büyük arıza yaratıyor. Yine de Deivid, Alex’le pas alışverişlerine girmede çok iyi anlaşması sayesinde, bu zaafiyeti, takıma yaptığı beklenenin üzerinde ofansif katkıyla bayağı hafifletti. Forvette de kalede de sorunlar var ama Volkan geçen senelere göre daha derli toplu, Semih ise bir devre daha bu formunu korursa sezon sonu belki de santrfor transferi askıya alınacak.

Sonuçta Alex bu sezon Fenerbahçe ile çıktığı hemen hemen her Avrupa maçında aldı sazı eline, takımını bugüne kadar hiç görmediği ikinci tura taşıyan en etkili skor gücü oldu. Anderlecht ve CSKA’ya iki maçta da attı golünü, Inter ve PSV galibiyetlerinde de asistler ondandı.

Kısacası Hagi de Alex de etraflarında, özellikle oyunun defansif yönünü iyi bilen oyuncular olduğunda ve takım da genel olarak onların oyun yapılarına müsait bir sistemle oynadığında ve tabii ki diğer oyuncular da bu sistemi ezberlemeye başladıklarında, takımlarını her türlü arenada sırtlayıp götürebilen futbolcular.

Bunca laf kalabalığından sonra bir kıssadan hisse çıkarmak gerekirse: kıyaslanması gereken bireyler değil, takımların bütünü ve sistemler olmalıdır. Dahası bu kıyaslamada kendimizi Fenerbahçe-Galatasaray sığlığından da kurtarmalı, muhasır medeniyetlerin önde gelen futbol takımlarının sistemlerini, organizasyonlarını kendimize ne şekilde örnek alabileceğimizi ortaya koyan geniş açılı birtakım kıyaslamalara yönelmeliyiz.

Hagi ile Alex’e son bir kez gelecek olursak... Bırakın ikisi de takımlarının taraftarlarının gönlündeki en müstesna köşede oldukları gibi kalsınlar, birbirleri üzerinden tanımlanmadan...

2 yorum:

musti336 dedi ki...

br önemli durum da, bu oyuncuların arkasında oynayan isimlerin defansif özelliklerini tam olarak yerine getirmelerinin yanı sıra ofansif olarak da belli bir kalitenin üstünde olmaları..çünkü bu tip oyuncuların, topla ceza sahasına yakın yerlerde buluşmaları gerekir..en az tek forvet oynayan bir futbolcu kadar beslenmeye muhtaçlardır..geriye gelip top aldıkları zaman takıma asist-gol olarak katkıda bulunabilecekleri pozisyondan da uzaklaşmış olurlar..bunu fenerbahçe'de aurelio, galatasaray'da ise emre-okan gayet iyi yapıyorlardı..

eğer beşiktaş da delgado'nun arkasında iki yönlü bir oyuncu kullanırsa, delgado'dan alacağı verimi katlayabilir..

Ortega dedi ki...

Alex benim icin cok kral oyuncudur. Hagi de, saha icinde yaptigi cirkeflikleri es gecersek, onemli bir oyuncudur. Türkiye'ye gelmis en kaliteli yabancilardan biridir.

Daha fazla yorum kasmaya gerek yok sanirim..