4 Şubat 2008 Pazartesi

Bir Doğru Bir Yanlışı Götürdü: Sıfıra Sıfır Elde Var Sıfır




Hafta içinde hep Galatasaray’ın eksikleri konuşuldu. Konuşanların çoğu da bu durumun elbette Sarı-Kırmızılı takıma bir dezavantaj teşkil edeceğini düşünüyordu. Ancak unuttukları bir şey vardı, o da Galatasaray’ın teknik direktörü Feldkamp’ın sezon başından beri elinde bol malzeme olduğu zamanlar kadro seçimi ve buna bağlı olarak uygulanan sistemde ciddi orta saha zafiyeti doğuran tercihlerde bulunmasıydı.

Biraz daha açıklayacak olursak... Önde iki forvet oynuyorsanız orta sahanızın çok diri ve oyunun defansif yönünü ihmal etmeyen adamlardan kurulu olması gerek. Ancak Feldkamp o iki forvetin arkasına Lincoln’ü, sol tarafa da Arda’yı koyunca ortaya arızalı bir düzen çıkıyordu. Dahası, bu sorun Lincoln’ün yokluğundaki orta saha tercihlerinde de devam etmişti. Örneğin iki ay önce ligde oynanan Fenerbahçe-Galatasaray karşılaşmasında orta sahanın ortasını sadece Sabri’ye emanet etmişti Alman teknik adam. Haliyle maçın Fenerbahçe üstünlüğünde geçmesi de kaçınılmaz olmuştu.

Futbolda genel geçer bir kural vardır. İki takımdan kağıt üzerinde kadrosu daha zayıf görünenin rakibine çelme takması için takım oyununu rakibinden çok daha iyi uygulaması gerekir. Böylece bireysel açıdan mevcut olan fark kapanır ve öne geçilebilir. Galatasaray bugün sahaya çıkan kadrosuyla futbol kitabında düz bir 4-4-2’nin tarifi neyse tamamen onu uygulamaya çalıştı. Göbekte Mehmet Topal ve Barış ile rakibin atak yolundaki en önemli silahlarından biri olan ayağa paslaşmaları kesti, kanatlardan da Serkan ve Arda ile (zaman zaman da Uğur Uçar ve Volkan Yaman’la) topu taşıyıp forvetteki Hakan-Ümit ikilisini beslemeye çalıştı. Serkan sürati ve çabukluğuyla bu mevkiinin uzun vadede hakkını verebilecek bir isim, henüz alışma evresinde olduğundan oyun istikrarını 90 dakikaya yayamadı. Arda ise geçen sezon başındaki flaş çıkışından bu yana oyununa ekstra bir şeyler katmamaya devam ediyor. Hatta adımları geri geri atar vaziyette. Hani belki o da bir şekilde bu maçta eksik olsa Feldkamp 4-4-2 şablonuna cuk diye oturacak bir onbir sürebilirdi sahaya. Yine de takımda yaratıcı gücü ortalamanın üstünde olan tek isim (Lincoln ve Hasan’ın yokluğunda) Arda olduğundan ondan kolay vazgeçemiyorlar.

Fenerbahçe’ye baktığımızdaysa, oyuncu seçimiyle olmasa da oyundaki etkinlikle tam Galatasaray’ın istediği konumdaydı bugün. Fenerbahçe skoru değiştirmeye en çok hızlı bir ayağa pas trafiği oluşturur ve verkaçlarla kah kanattan Deivid, Gökhan ya da Carlos’u, kah göbekten Alex ve Semih’i ceza sahasına sokarsa yaklaşıyor. Bunun için de birinci şart oyuncuların durarak değil hareketli oynamaları. Fakat bugün 70. dakikaya kadar bu hareketliliği hiç gösteremediler. Kış uykusunda gibilerdi. Tıpkı üç hafta önce İBB’ye karşı oynadıkları gibi. 70. dakikadan Lugano atılıncaya kadar da yine İBB maçında 2-0 geriye düştükten sonra yaptıkları gibi rakip yarı sahada basmaya ve çabuk oynayarak rakip kaleyi baskı altına alma çabaları göstermeye başladılar ama bir kez daha geç uyanmışlardı.

Galatasaray’ın bu maçtaki bir avantajı da rakibi sertlikle durdurma taktiklerinin hakem Fırat Aydınus’un bu sertliğe prim tanıması sonucunda tutmasıydı. Bu tabii ki bir yere kadar hakemin takdirinde olan bir durum ama Aydınus 30. dakikaya kadar sertliklere karşı sadece uyarılarla, Servet’in Semih’e kasti girişinde de sarı kartla yetinerek biraz “abarttı.”

Sonuçta Galatasaray eldeki malzemeye göre yapması gerekenleri kusursuza yakın bir ölçüde yapınca, Fenerbahçe ise kazanmak için sergilemesi gereken üretkenlikten uzak olunca, maç 0-0’a kilitlendi, hatta Fenerbahçe’nin bozukluğu ve Galatasaray’ın sabırlı, dirençli oyunu, maçtaki dört net gol pozisyonundan üçüne Sarı-Kırmızılıların girmesini sağladı. İnsanın aklına önce “daha yaratıcı oyuncularla kurulu bir takım çıkarsalardı daha fazla pozisyona giremezler miydi?” sorusu geliyor fakat sonrasında o isimlerle takımın Feldkamp tarafından daha sağlıksız bir dizilişle sahaya sürülme olasılığı hatırlanınca böylesinin Galatasaray için daha hayırlı olduğu fikri hakim oluyor.

Velhasıl Galatasaray’ın taktik anlamda ortaya koyduğu doğru ile Fenerbahçe’nin aynı düzlemdeki yanlışı karşı karşıya gelince artı eksiyi götürdü, geriye tabelada yazdığı gibi koskocaman bir (daha doğrusu iki) sıfır kaldı. İkinci maçın ne olacağı ise tam bir muamma zira o gün Galatasaray mutlak kazanmaya ihtiyacı olacağı için farklı bir taktik deneyebilir, Fenerbahçe ise bugünkü gibi “harikalar diyarında” gezintiye çıkmaktansa yeşil çimler üstünde olmayı tercih edebilir. Dolayısıyla bu skora bakıp yaklaşık üç hafta sonraki maç için fal açmaktansa o gün maçı seyrettikten sonra oturup oynanan oyunun bir analizini yapmak, her zamanki gibi, daha makul olacaktır.

Hiç yorum yok: