5 Mart 2008 Çarşamba

Macera Daha Yeni Başlıyor




Sevilla en son 2004-05 sezonunda, UEFA Kupası’nın sekizde bir finallerinde Parma’ya elenmişti. Aradan geçen üç yıl içerisinde iki kere UEFA Kupası’nı kazandılar, son olarak da Şampiyonlar Ligi’nde son 16’ya kaldılar. Sadece bunları hatırlamak bile Sevilla’nın ne denli ciddi bir rakip olduğunu göstermek için yeterliydi.

Üstüne üstlük, 13 gün önce Kadıköy’de oynanan ilk maçta da 3-2’lik bir galibiyet elde edilmesine rağmen rövanş için pek ciddi bir avantaj sağlanamamıştı. Bu durum da hesaba katıldığında Fenerbahçe’ye tanınan tur şansı iyice azalıyordu.

Maç öncesinde, az görülen bu şansın gerçekleşebilmesi için, karşılaşmanın ilk dakikalarında yaşanacak Sevilla baskısını bertaraf etmek başlıca ön koşul olarak gösteriliyordu. Ancak gelin görün ki işler bu noktada da ters gitti. Önce Selçuk savunmadan topla çıkmaya çalışırken o topu anlamsız bir biçimde kaybetti, üstüne rakibini faulle durdurdu. Sarı kart gördüğü gibi, Dani Alves’e de tehlikeli bir frikik kullanma imkanı tanıdı. Alves tam berbat bir şut çıkarmıştı ki Volkan, nasıl olduğunu anlayamadığımız bir şekilde, üstüne gelen şutu içeri tokatladı.

Bunca aksilik yetmezmiş gibi golden dört dakika sonra bu kez Keita daha da uzak bir mesafeden yokladı kaleyi. Volkan’ın, üstüne gelen topa karşı bir defa daha nutku tutulmuştu. Skor da henüz 10 dakika dolmadan 2-0’a gelmişti. Ayrıca Selçuk ve Deivid’in sarı kartı vardı. Birkaç dakika sonra Gökhan Gönül de sarı kartlılar kervanına katıldı.

Böylesine dişli bir rakibe karşı, üstelik de deplasmanda, erkenden olmayacak goller yiyip farklı geriye düşen, üç önemli oyuncusu da sarı kart boyunduruğu altına giren bir takım turu geçebilir mi?

Dün gece Fenerbahçe bu soruya “evet” yanıtını verdi ki bu, sarı-lacivertlilerin bugüne dek Türkiye sınırları dışında haykırdığı en gurur verici yanıttı.

Bunun nasıl olduğunu kısaca açıklamaya çalışırsak...

İlk maçta Sevilla beklenenin aksine orta sahanın soluna Capel’in yerine Duda’yı yerleştirmiş, bu oyuncunun çok fazla ileri çıkmayıp orta sahada Keita ve Poulsen’e katılması, Fenerbahçe’nin bu alanda yaptığı pas trafiğini büyük ölçüde sekteye uğratmış, karşısındaki Deivid’i de hayli pasifize etmişti.

Dünkü Capel tercihi, Sevilla’nın ofansif açıdan hanesine bir artı yazdırıyordu belki ama bunun Sevilla orta saha ve defans kurgusunda yaratacağı bozukluk da Fenerbahçe için, özellikle de o bölgede oynayan Deivid için bir avantaj olabilirdi. Tabii öncelikle Capel’in yaratacağı o ofansif artıları nötralize etmek şarttı. Sezonun flaş ismi Gökhan Gönül bu görevi layıkıyla yerine getirdi. Capel’in en önemli özelliği, rakibini geçmek için tıpkı bir basketbolcu gibi ani “reverse”ler yapması. Gökhan kusursuz vücut koordinasyonu ve çevikliğiyle bu sorunun üstesinden geldi ve oyunun o kulvarında avantajın Fenerbahçe’ye geçmesini sağladı.

2-0’dan sonra Fenerbahçeli futbolcuların psikolojik çöküntüye girmemesi de bir başka kritik noktasıydı maçın. Soğukkanlılığı hiç elden bırakmayıp ayağa pas yaparak oyunun kontrolünü ellerinde tutmaya çalıştılar. Zico’nun geldiği günden beri takıma en çok yaptırmaya çalıştığı da buydu zaten. Paslaşmalarda isabet oranı arttıkça Sevilla kalesinin önünde de daha çok boy gösterildi ve çok geçmeden Deivid’le farkı bire indiren umut sayısı da geldi.

Lakin aksilikler bitecek gibi görünmüyordu. Fenerbahçe oyuna hakim olmaya başlamışken, Sevilla’nın Navas-Alves ikilisinden oluşan o korkunç sağ kanadını, sürekli yaptığı ileri çıkışlarla aksayan bir bölge haline getiren Uğur Boral, kısa süreli bir sakatlık geçirip oyun kenarına alındı. Tam da o esnada Alves boşalan koridordan topu götürüp ortaladı. Lugano da bu eşleşmedeki 210 dakika boyunca Kanoute’ye tek bir fırsat tanımış oldu, Malili de bunu iyi değerlendirince Sevilla devreyi 3-1 önde tamamladı. Ancak devrenin sonlarında Edu ile girilen gol pozisyonu bu işin burada bitmeyeceğinin sinyallerini veriyordu.

İkinci yarıda da Fenerbahçe, orta sahada ayağa iyi pas yaparak, rakibinin üstüne gitmeyi sürdürdü. 63’te Zico sarı kartı olan Selçuk’u oyundan alıp Semih’i sahaya sürdü. Semih Kezman’ın yanına geçti, Alex de biraz daha Aurelio’ya doğru geri çekildi. Bu, pas trafiğine daha fazla işlerlik kazandırırken, Semih’in varlığı da topun ilerde daha çok tutulmasını sağladı. Sevilla cephesinde Jimenez de bu orta saha hakimiyetini bozmak için golcüsü Luis Fabiano’yu, bir orta saha oyuncusu olan Renato ile değiştirdi.

Fenerbahçe’nin makus talihiyse tam da bu anda döndü. Jimenez’in Renatolu planını uygulamasına fırsat vermeden, o oyuna girdikten yalnız bir dakika sonra bir duran toptan Deivid ile durumu 3-2’ye getirdiler. Kalan sürede Sevilla biraz doldur-boşalt denedi ama çok da etkili olamadı bu ataklar.

Maç uzayınca Jimenez karşı hamleleri sürdürdü. Poulsen’den daha iyi pas yapabilen Maresca’yı tercih etti mesela. İkinci uzatma devresinin başında da Navas’ı Kone’yle değiştirerek santrforları bir kez daha ikiledi. Navas’ın oyundan alınması, Fenerbahçe’nin kanatları çok iyi tıkaması sonucunda, sıfıra inip orta yapma gibi planlardan umudun kesildiğinin bir göstergesiydi. Kalan kısa sürede yine karambol fırsatları yakalamaya çalıştı Sevilla ama Edu-Lugano ikilisi başta olmak üzere tüm Fenerbahçeli futbolcular rakiplerine göz açtırmamakta kararlıydılar.

Zico bu evrede sadece mecburiyetten ötürü, fiziksel açıdan fazlasıyla yıpranan Uğur ile Alex’i, taze kanlar Kazım ve Ali Bilgin ile değiştirdi. Göründüğü kadarıyla maçın penaltılara gidecek olması onu, meslektaşı Jimenez kadar rahatsız etmiyordu. Takımın bir numaralı penaltıcısı Alex’in oyundan çıkmış olmasına rağmen de Zico’nun öğrencileri, hocalarının bir bildiğinin olduğunu gösterdiler penaltı vuruşları esnasında. Böylece Fenerbahçe, dünyanın kulüpler düzeyindeki en prestijli organizasyonunda son sekize kalmayı başardı.

İlk maçtan sonra “rövanş için olmasa da yarınlar için avantaj” demiş ve toplanan UEFA puanlarının önemini vurgulamıştık. Fenerbahçe bugün kazandığı çeyrek finale kalma puanıyla bu yılki toplam puanını 18 küsura çıkardı ve önümüzdeki yıl Şampiyonlar Ligi’ne katılması durumunda kura çekimine büyük ihtimalle üçüncü torbadan girecek. Bu yılki çeyrek final elbette kulüp tarihinin şu ana kadarki en önemli Avrupa başarısı ancak bundan sonraki yıllarda Avrupa yollarındaki çakıl taşlarının, toplanan bu puanlar sayesinde yavaş yavaş eksileceği hesaba katılırsa, aslında Fenerbahçe için “macera daha yeni başlıyor” diyebiliriz.

Hiç yorum yok: