30 Mart 2008 Pazar

Teknik Ayakların ve Oyun Anlayışının Yarattığı Fark




Derbiden önce maçla ilgili en çok konuşulan nokta, Fenerbahçe’de Deivid’in, Beşiktaş’ta da Bobo’nun eksiklikleriydi. Deivid, Fenerbahçe’nin özellikle bu sene çok geliştirdiği ayağa bol pas anlayışında, takımın sivrilen ismi olmuştu ve eksikliği de haliyle sarı-lacivertli taraftarları endişelendiriyordu. Bobo ise son beş Fenerbahçe-Beşiktaş maçında rakip fileleri üç defa havalandırmıştı ve onun yokluğunda da siyah-beyazlıların gol yollarında sıkıntı yaşaması muhtemeldi.

Peki dünkü maçta, bu eksiklikler neticesinde nasıl bir tablo çıktı? Fenerbahçe, tıpkı birkaç ay önceki PSV maçında olduğu gibi, Deivid’in yerine Kazım’la oyuna başladı. Kazım, Deivid kadar pas trafiğini yönlendirecek nitelikte bir oyuncu değil ama onun da seriliği ve kanattan getirdiği toplarla takımına kazandırabileceği ekstra şeyler var. Nitekim PSV maçından sonra dün de bu özelliklerini kullanarak takımına bir hayli faydalı oldu. Fenerbahçe’nin Deivid’i çok aramamasına neden olan bir başka durum da, orta sahada Maldonado’nun varlığıydı. Top ayağına gelmeden topu nereye atacağına karar veren ve bu yüzden çabuk ve isabetli paslar dağıtabilen oyuncunun, takımının bol pasa dayalı düzeninde ileriki günlerde daha fazla sivrilmesi hiç de sürpriz olmaz.

Fenerbahçe maçın hemen başında, topu çok fazla kontrolü altında alıp seri paslaşmalarla Beşiktaş’ı oyundan düşürmek ve rakip ceza alanı çevresinde oluşan boşluklara yapılacak ani koşularla pozisyona girmeyi hedeflemişti ki bu plan henüz 10. dakikada meyvesini verdi. Topun bir oraya bir buraya dolaştırılmasıyla abandone olan Beşiktaş savunması, Kazım’ın sağ kanattan yaptığı ortada alan paylaşımında sınıfta kalınca, bir anda iki stoperin arasında bitiveren Alex’in kafası ağlarla buluştu.

Beşiktaş’ın, Fenerbahçe’nin oyun anlayışını bozmak için yapacağı en temel hamleler, oyunda sertliğin dozajını arttırmak ve hızlı oynamaya çalışmaktı. Böylece Fenerbahçe’nin orta sahadaki hakimiyetini kırabilirlerdi. Bu şartlardan ilkini yerine getirince oyunu biraz dengelediler ama takımda Delgado ve Tello dışında çok fazla teknik oyuncunun bulunmaması, hızlı oynanmanın önünde önemli bir engeldi. Bu doğrultuda yapılan teşebbüslerin çoğu pas hatalarıyla sonuçlandı.

Fenerbahçe’de dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta da, takım savunmasında kaydedilen aşama. Özellikle oyun dar bir alanda oynandığında Fenerbahçe savunması rakip forvetler için azap verici bir hal alıyor. İşte tam da bu yüzden Bobo’nun yokluğu Beşiktaş adına büyük bir dezavantaj teşkil etti çünkü Fenerbahçe’nin bu savunma kurgusu, en çok süratli ve sürekli alan değiştiren forvetler karşısında hata yapıyor. Dolayısıyla Bobo’nun Holosko’yla birlikte kullanılması durumunda bu kurgu alarm verebilirdi ama Nobre gibi kaleye sırtı dönük oynayan forvetlerin bu düzende çok fazla şansı olmuyor. Kanoute ile Luis Fabiano’nun bile iki maçta bu savunma karşısında nadiren pozisyona girdiği düşünüldüğünde, Nobre’nin dünkü etkisizliği, haliyle Beşiktaş’ın da ceza sahası içerisinde istediği pozisyonları üretememesi, çok da şaşırtıcı değil.

Buna rağmen Beşiktaş, ikinci yarıdaki iki değişikliğin ardından maça ortak olabilecek bir noktaya geldi. Fenerbahçe’nin ilk yarı boyunca sağ kanattan çok sık gelmesi, sol kanattansa buna kıyasla fazla etkili olamaması üzerine Ertuğrul Sağlam, ilk yarıda göbekte görev yapan Baki’yi sola, Kazım’ın karşısına çekip, sağdaki Toraman’ı da Baki’nin yerine ortaya aldı. Üzülmez-Ali değişikliğiyle de Toraman’ın boşalttığı sağ tarafa Ali’yi yerleştirdi. İlerleyen dakikalarda Uğur Boral’ın sakatlanması ve yerine Semih’in girmesi de, sahadaki yerleşim açısından siyah-beyazlıların işine geldi zira Beşiktaş, Wederson’a karşı Ali ve Serdar Özkan ile oynayarak o bölgede üstünlüğü ele almaya başlamıştı. Zico’nun Semih tercihiyse herhalde Semih’in ilerde top tutabilmesi ve pas yapabilmesine bağlı bir tercihti. Brezilyalı teknik adam, böylelikle muhtemelen topu biraz daha ilerde dolaştırarak orta sahada Beşiktaş’ın sert oyununu kırmayı, hatta bu sertliğin ceza sahası çevresinde de devam etmesi durumunda, kazanılacak duran toplardan gol bulmayı hedefliyordu.

Değişiklikler sonrası planı ilk tutan, Sağlam oldu. Beşiktaş, maç başından beri yapmakta zorlandığı hızlı pasları, Fenerbahçe’nin yararlanamadığı bir köşe vuruşunun ardından peş peşe yapıverince bir anda Serdar Özkan ile rakip kaleye inip golü buldu. Golde, Maldonado’nun Serdar’ın önünü kapatmak üzere olmasına aldırış etmeyip kalesini boşaltan Volkan’ın da ciddi bir hatası vardı.

1-1’den sonraysa bu kez Zico’nun planının tutmasına gelmişti sıra. Semih’in Alex’le paslaşması ve ceza sahasına girerken topu çok iyi saklayıp, bir rakibini de ekarte ettikten sonra yeniden Alex’i görmesi, Alex’in klas son vuruşuyla neticelenince, Fenerbahçe skorda yeniden üstünlüğü ele geçirdi.

Bundan sonrasıysa teknik-taktikten çok psikolojiyle alakalıydı. Beşiktaşlı oyuncular sanki maçta alacakları bir beraberliğin, kendileri açısından mağlubiyetten pek farklı olmayacağını düşünen bir havaya bürünmüşlerdi. Tabii beraberlik golünü attıktan kısa bir süre sonra yeniden geriye düşmenin yarattığı moral bozukluğunu da yaşıyorlardı ve bu durumda maça daha fazla asılamadılar. Fenerbahçe için de oyunun kontrolünü ele almak ve kalan süreyi eritmek çok zor olmadı.

Maçın sonucunda en etkili olan faktörü kısaca özetlemek gerekirse bu, Fenerbahçe’nin bol ayağa pasa dayalı oyun anlayışı ve bu anlayışı düzgün bir biçimde sahaya yansıtmasını sağlayan teknik ayaklara sahip olmasıdır.

Hiç yorum yok: