12 Haziran 2008 Perşembe

Deco Farkı




Gruptaki ilk maçlarını galibiyetle tamamlayan iki takımı karşı karşıya getiren Portekiz-Çek Cumhuriyeti maçı, bir bakıma grubun liderlik maçıydı. Sahadan galip ayrılan taraf yüzde 99 grup birinciliğini elde edecekti. Bunun bir diğer anlamı da diğer grubun muhtemel birincisi Almanya ile yarı finalden önce eşleşmemekti.

İsviçre maçından sonra Brückner’in elindeki malzemeye göre hareket ettiğini ve eskisi gibi ofansif yetenekleri üst düzeye sahip oyuncuları olmadığı için artık hücumcu değil, savunmacı bir takımla oynadığını yazmıştık. Dünkü maçta da Portekiz karşısına 4-5-1’deki tek forvet Baros ve orta beşlinin sağında oynayan Sionko hariç tamamen defansif özellikleriyle var olan bir takımla çıktılar zaten. Ancak Portekiz’in daha ilk dakikalarda golü bulmasıyla birlikte beklendiği ölçüde defansif bir oyun ortaya koymadıklarını da söylemek lazım.

Uzun süredir formsuz olan, ilk maçta da forma şansı bulamayan Baros, nihayet Euro 2004’teki performansından kesitler sunduğu bir günde olunca da Çekler Portekiz’in üstüne gitmeye başladığı andan itibaren tehlikeler de birbiri ardına geldi. Zaten 10 dakika içinde bir köşe vuruşunda, takımın öteki hücumcusu Sionko ile golü de buldular.

Portekiz’in Türkiye maçında en çok övülen isimlerinden biri olan Joao Moutinho dün sahada hayalet kılığına girmişti sanki. Yanındaki Petit’in de fiziksel açıdan çok güçlü bir ön libero olmaması neticesinde Portekiz orta alanda Çin ordusu gibi yayılan Çekler karşısında her zamanki pas trafiğini kurmakta zorlandı. Sağ bekten sol beke devşirilen Paulo Ferreira’nın o bölgede idare etmekten fazlasını yapamaması, onun önündeki Simao’nun da adeta “ben abartılan bir oyuncuyum, benden bir şey beklemeyin” dercesine bir türlü etkili olamaması da Portekiz adına bir başka handikaptı. Ferreira’nın önüne Ronaldo geldiği zamanlar bu kanat biraz daha dengeli bir hale bürünüyor ama Ferreira-Simao önlü arkalı oynarken bu bölge Portekiz için pimi çekilmiş en bombası gibi. Eğer Çeklerin sağ beki Grygera, önündeki Sionko’ya hücumda biraz destek verebilseydi, bugün belki Portekiz’in turnuvada nasıl bir hayal kırıklığı yaşadığından bahsediyor olacaktık.

Portekiz’in zaafları bunlardı ama o zaafların çok fazla kendini belli etmemesini sağlayacak iki müthiş artısı da vardı. Bunlardan ilki tabii ki sezonun yıldızı Ronaldo. İkincisiyse Barcelona’dan ne hikmetse kovalanmaya çalışılan Deco’ydu. Deco şu ana kadar turnuvanın kesinlikle en iyi oyun kurucusu. Özellikle üçüncü golde Ronaldo’yu kaçırırken attığı pası izlemek, birçok güzel golü izlemekten daha keyif vericiydi.

Çekler ikinci yarıda geriye düşmelerinin ardından Koller ve Vlcek’i oyuna alıp 4-3-3’e döndüler. Hatta zaman zaman Sionko’nun katılımıyla 4-2-4’ü andıran bir yapıya da büründüler. Böylece ofansif oyun oynamaya niyetlendiklerinde bunu nasıl yapacaklarını da gösterdiler. Brückner’in bu taktik hamlesi, Portekiz’in bir başka sorunlu bölgesini teşkil eden kaleci Ricardo’nun özellikle yan toplardaki beceriksizliği sayesinde az kalsın sonuç da verecekti. Ancak ele geçirilen fırsatlar değerlendirilemeyince maçta perdeyi kapatmak da yine Deco’ya düştü ve onun az önce söylediğimiz olağanüstü pasının ardından Ronaldo-Quaresma işbirliği sayesinde Portekiz sahadan 3-1 galip ayrılarak artık B Grubunda ikinci olacak takımı beklemeye başladı.

Hiç yorum yok: